Çarşamba, Temmuz 06, 2011

Yaz

Sevgili SunnyDays

Hava sıcaklığı bir anda yirmilere geriledi bugün benim için. Birkaç gündür otuzlarda kavrulıyordum, ama yazın geldiğinden pek de haberdar değildim kendi adıma. Bugün havalar yirmili derecelere indi; ama beklenen yaz da geldi benim için. Geçtiğimiz bir-iki hafta yaşadığım koşturmanın sonucunda gerçek hayatıma dönmek, yaşamımı normalleştirmek adına yapılması gerekeni yapabildim.

Önümüzdeki üç ay boyunca Almanya’nın güneyinden, Tübingen’den yayın yapacağım sayın seyirciler. Bugün beni bu süre boyunca ağırlayacak odada, yatağın üzerine oturmuş bu satırları yazarken bile inanamıyorum bu işi sonunda gerçekleştirebildiğime. O kadar çok zaman, o kadar büyük enerji aldı ki... Alt tarafı bir uçak biletine bir de kabul mektubuna bakar, diye başladığım bu işin gerçekliğine inanmak zor hale geldi. Kendimi bu konuda ikna etmek için 24 saatlik ek süre çıkarttım savcılıktan.

Namı diğer üniversite şehri Tübi’yi, buradaki yaşamdan ayrıntıları ilerleyen yazılarda anlatacağım. Fakat bugün İzmir’den uçağa binip Stuttgart üzerinden otobüsle buraya gelene kadar Almanca’dan çok Türkçe çınladı kulağımda. Bindiğim otobüslerin şoförleri, yolcularının bir kısmı (özellikle de en yüksek sesle konuşanları), sokakta yürürken karşılaştığım insanlar... Sanırım biraz da bu yüzden bugün yetmedi nerede olduğumu tam olarak idrak etmeye. Yarın nerede uyandığımı anlayınca dünyann kaç bucak olduğunu görürüm..

12 metrekare civarı bir odada kalıyorum burada. Bir masam, yerden az yüksekte duran bir yatağım ve bir de giysileri koymak için kullandığım raflarım var. Unutulmaması gereken ayrıntılardan biri de, odamda bir şezlongun olması. Burayı benim için döşeyen ev arkadaşım Gerold, daha önce çalıştığı İsviçre’ye özgü içecekler üreten fabrikanın promosyon şezlonguyla odama renk katmış. Şaka bir yana, kitap okumak için hayli iş görecek. (Eskiden, kitap okuma işini abartmaya başladığım 90’lı yılların sonlarında da sadece kitap okumak ve öylece düşünmek için kullandığım bir şezlongum vardı odamda. Bir eşi de ondan belirli bir uzaklıkta, aralarında bir sehpa duracak biçimde tam kapının karşısına yerleştirilmişti. İki kişi bu şezlonglara kurulmaya kalktığındahttp://www.blogger.com/img/blank.gif, ilk fark ettiğin şey aslında birbirine değil kapıya bakıyor olduğun olurdu; aynı biraraya geldiklerini el aleme gösteren iki devlet başkanı gibi yani. Hangi şezlonda oturursan otur, şezlong doğası gereği bir partnere yer bırakmıyordu kısacası. Herkes kendi devletini yönetmeye, kendi gemisini yürütmeye devam ediyordu. Neyse, bu odada tek oturacak yer var zaten. –Şezlongtan karakter tahlili yaptığıma inanamadım bir anda. 150 yıl daha çalışsam kesin Orhan Pamuk olurum.-)

Son olarak sevgili dinleyiciler, gider ayak kendime bir yolculuk listesi yapmak istedim. (Edith’in deyişiyle “yolluk”.) Aslında bir süredir dinleyip beğendiğim şarkıları attığım bir klasör vardı. Onun içinden bir şeyler sıraladım işte. Sizinle paylaşmadan da yapamadım. Aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz playlist’e.

SunnyDaysPlaylist

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder