Pazar, Haziran 19, 2011

öss-lys-ygs-kgs-ogs-sss???

Haftasonumu artık hangi -s olduğunu karıştırığım üniversite sınavında gözetmenli/salon başkanlığı yaparak ve genç arkadaşların döktüğü teden para kazanarak geçirdim. İzmir'de bir haftasonu aktivitesi olarak bir hayli sönük bir etkinlik. Fakat hem kârlı hem öğretici. Bakınız neler öğrendim:

* Sınavlar giderek karmaşık hale geliyor. Bizden önce iki basamaklıydı üniversite sınavı. Bizim zamanımızda tek basamak oldu. Benden sonraki yıl puan sistemi değişti. Sonra tek basamakta dört değil, altı test uygulanmaya başladı. Geçen yıl tekrar iki basamaklı oldu. Bu yıl, ilk basamakta tek bir sınav yapılırken; ikinci basamakta iki haftasonuna yayılan dört ayrı sınav yapılıyor. Bu sınavlarda, bir adaya toplamda on ayrı soru kitapçığı dağıtılıyor. Aynı sınavda üç ayrı soru kitapçığı dağıtılması gerekiyor bazen. Şimdilerde genç olmamanın en büyük avantajı herhalde bu karmaşıklığa girmemek.

* ÖSYM skandallara karıştıkça sınavlar karmaşıklaşıyor; içeriye metal eşya, çanta, saat vesaire sokulamıyor. Bütün bunlar ne işe yarıyor peki? Şifreyle, mikro-kulaklıklarla kopya çekilmesine engel olabiliyor mu mesela? Ya soruların sızdırılmasına? Öyle çok konuda -mış gibi yapıyoruz ki... Sınav salonlarında o çocukların gözlerinin içine baka baka geleceklerini çalıyoruz, hem de iki basamaklı uzun ritüellerle.

* Uzun ritüellerle diyorum, çünkü sınav görevlilierinin işe başlama saatleri 08.30; adayların salona alınma saati 09.00; yapılması gereken şey cevap kağıtlarının ve soruların dağıtılması ve kodlamaların yapılması (en fazla 8-10 dakika sürüyor); ama biz bir saat boyunca bir birbirimize, bir duvardaki saate bakıyoruz. Özellikle soru kitapçıklarını verdikten sonra sınıftaki o rahatsız edici sessizlik o kadar uzuyor ki... Uzun ve dayanılmaz bir psikolojik savaş sanki yaşanan.

* Sınavda görevli gözetmenlerden bazıları Milli Eğitim'e bağlı öğretmenler.Öğrencileri birer böcek gibi görmelerinin yanı sıra, bu sınavın çocukların yaşamındaki önemini rahatlıkla yadsıyabiliyorlar. Önemsedikleri tek şey buradan kazanacakları ek ücret ve işlerin kendileri için kolay yürümesi. Adalet duygusundan yoksun olmaları ve herkesin eşit muamele görmesi konusundaki yetersizliklerini, bu konularda yol açtıkları haksızlıkları saymıyorum bile. Bugün iki öğretmenle çalışırken, sınava girenlere "Korkmayın, artık bunlardan kurtuluyorsunuz; daha düzgün insanlarla karşılaşacaksınız." demek geldi içimden.

* Cumartesi bir lisede girdim sınava. Duvarda bir Türkiye bir de dünya haritası vardı. Bir şey dikkatimi çekti: Bizim zamanımızda sınırlar kırmızı kesik çizgiyle gösterilirdi. Şimdilerde içinden siyah kesik çizgiler geçen hayli kalın kırmızı çizgilerle gösterilmiş. Bizim zamanımızda o kesiklerden geçebileceğini söylerdi sanki sınırlar. İyi-kötü bir gidiş-geliş var gibiydi buralardan. Şimdilerde o kadar kalın, öyle kırmızı çizgilerimiz var ki; çıksak giremeyeceğiz, girsek çıkamayacağız sanki. Amaçlanmış olsun olmasın, bana bunu söyledi ortaöğretimde kullanılan haritalar.

Haftasonunu beş saatin üzerinde suskunca etrafa bakarak geçiren bir kişi ne yapar? Başkalarını bilemem; ama ben sıkça etrafı gözlemlerim. Bu suskunluktan da bana bunlar kaldı. Önümüzdeki haftayı meraksız ve hevessizce bekliyorum..

Pazartesi, Haziran 06, 2011

edith

Edith bize müzikten falan bahsetsin; yeni albümleri haber versin ve hatta yeni bir liste yapsın bence..

Kafalara iyi gelir..

Cumartesi, Haziran 04, 2011

"Elimden gelen azdı. Ama hükmedenler / Daha rahat olurdu bensiz, buydu umudum."

Hiç tanıdığınız birini gözaltına aldılar mı sizin? Gözaltındayken kendisine yapılan işkenceleri anlatan biriyle karşılaştınız mı; gözünün içine bakabildiniz mi o yaşadıklarını anlatırken? Hiç hapise düşen/düşmüş bir arkadaşınız oldu mu; "mapusta sigarasız kalmamak için komün kurmak gerektiğini" heyecanla haber veren birini dinlediniz mi? Polis araçlarına itile kakıla sokulurken isimlerini bağıran genç insanları, o adları tanıdığınızın farkına vardınız mı hiç?

Geçen hafta ben bu sorulara yeni evet yanıtları ekledim. Gözaltına alınan, 82 saat terörle mücadeler birimlerince sorgulanan, sıra dayağından geçirilen, hakaretler yiyen ve hücrelere kapatılan arkadaşlarımdan biri serbest, diğeri tutuklandı. Birlikte gözaltına alındıkları onlarca insanın kelepçe ve coplar nedeniyle oluşan morlukları var. Tesadüf o ki, bu insanlardan bir kısmı SBF'de Burhan Kuzu'ya karşı yapılan eylemin katılımcıları.

Söylemek istediklerimi ifade etmekte zorlanıyorum. Sabahtan beri bir şeyler söylemem gerektiğini düşünüyorum; ama bir türlü bilemiyorum bunu nasıl yapacağımı. Dilim tutuk, yazım bozuk, dağınık..

Yıldırım Türker bugün Vedat Türkali'ye saygı duruşuna geçerken Brecht'in vasiyet olarak yazdığı şiiri hatırlatmış. Okuyalım, umut edelim..

Bizden Sonra Doğanlara

I
Gerçekten, karanlık günlerde yaşıyorum!
Doğru söz delilik. Düz alın
Kanıtı vurdumduymazın. Gülen ki
Korkunç haberi
Henüz almamış.

Ne günlere kaldık, ki
Neredeyse suçtur ağaç üzerine bir konuşma
İçerir çünkü susmayı bunca kötülük üstüne!
Orda ağırdan caddeyi geçen
Erişilmez mi dara düşen
Arkadaşları için?

Doğrudur: geçimimi sağlıyorum daha
Ama inanın: bu bir rastlantı yalnız. Yaptığım
Hiçbir iş doyma hakkını vermiyor bana.
Rasgele korunmuşum. (Talihim dönüverse. Yokum.)

Bana diyorlar: ye iç! Bak keyfine!
Nasıl yer içerim, kaparsam
Yiyeceğimi bir açın elinden ve
Bardaktaki suyum bir susuzda yoksa?
Ve yiyip içiyorum gene de.

İsterdim bilge olmak.
Eski kitaplarda yazılı nedir bilge
Kavga dışı kalmak dünyada ve kısa yaşamını
Korkusuz geçirmek
Zora başvurmadan edebilmek
Kötülüğe iyilikle karşılık vermek

İsteklerine ermeyip, unutmak
İşi bilgenin.
Yapamam bütün bunları:
Gerçekten, karanlık günlerde yaşıyorum!

II
Şehre geldim bozuk düzen günlerde
Açıklık sürerken.
İnsan arasına karıştım ayaklanmada
Ve onlarla birlikte öfkelendim.
Böyle geçti zamanım
Yeryüzünde.

Yemeğimi yedim iki savaş arası
Katillerin arasında yattım
Sevgiye saygısız
Ve doğaya sabırsız baktım.
Böyle geçti zamanım
Yeryüzünde

Her yol batağa çıkardı benim zamanımda.
Dilim durmaz ele verirdi beni.
Elimden gelen azdı. Ama hükmedenler
Daha rahat olurdu bensiz, buydu umudum.
Böyle geçti zamanım
Yeryüzünde.

Gücüm azdı. Hedef
Uzak mı uzak.
Apaçık belliydi, benim ulaşmam
Mümkün değildiyse de.
Böyle geçti zamanım
Yeryüzünde.

III
Siz, siz ki çıkacaksınız
Battığımız tufandan
Düşünün
Eksiklerimizden söz ederken
Karanlık çağı da
Sizin kurtulduğunuz.
Gittiydik, ayakkabıdan çok ülke değiştirip
Sınıf savaşları arasından, umarsız
Yalnız haksızlık var da baş kaldırma yoktuysa.

Biliyoruz oysa:
Alçaklıktan nefret bile
Çarpıtır çizgileri
Haksızlığa öfke bile
Kısar sesi. Ah, biz
Hazırlamak isterken dostluk yolunu
Dost olamadık kendimiz.

Siz ama, o gün gelince
İnsanın insana el uzattığı
Anın bizi
Hoşgörüyle.

Bertolt Brecht