Perşembe, Temmuz 21, 2011

Berlin.. Poor but Sexy



Beş tam günlük Berlin rüyasından uyandım dün. Tam bir rüyaydı Berlin; yaşama verilen gerçek bir molaydı. Yaşamın durduğu, akmaktan vazgeçtiği veya düşünmekten taviz verilen bir seyahat/tatil değil de; daha ziyade insanların kim olduklarına bakılmaksızın yan yana durabildiklerine olan inancı tazeleyen, anlayışsızlığa ve yaşamın karşımıza çıkardığı sınırların/duvarların sonunun geleceğini söyleyen bir histi.

Beş gün boyunca adımladım Berlin'i; fazlasıyla yürüdüm. Her köşe başında bir şeylere bakmak, bir sokağın güzelliğini seyretmek, bir kalabalığı süzmek için duraksanan bir kent Berlin. Cazibeli sokaklarına ve insanlarına kapılabileceğiniz bir kent. Acıklı tarihini, duvarını, bölünmüşlüğünü bir yara izi gibi taşıyor üzerinde; ama utanç duymadan. Aksine üstesinden gelmeyi bildiği tüm bu olumsuzluklardan dersler çıkardığını gösteriyor herkese. Duvarın kalıntısı ile Nazi Hava Kuvvetleri Komutanlığı (Luftwaffe) binasının karşı karşıya durduğu cadde terör topografyası müzesine açılıyor; Hitler'in sığınağının bulunduğu sokağın köşesinde Soykırım Anıtı duruyor; 10 Mayıs 1933'te kitapların yakıldığı (Bücherverbrennung) Bebelplatz'ın zeminindeki pencereler boş kitaplıklara açılıyor ve meydanın bir tarafında Humbolt Üniversitesi'nin Hukuk Fakültesi göze çarpıyor.



Berlin'e "yoksul ama seksi" denmesinin, Berlinlilerin bundan kıvanç duymasının nedeni tüm dünyadan sanatçıların ve bohemlerin kente akın etmesi. Neredeyse hiçbir sanayi tesisine sahip olmayan ve yalnızca hizmet sektörüne dayanan Berlin'de işsizlik Almanya'nın en yüksek düzeyinde. Fakat insanlar yaşamak için buraya gelmeyi tercih ediyorlar. Evet, kimse pek de kibar değil burada; çoğunluk pek varlıklı da değil. (Turist olanlar duruşları, bakışlarıyla hemen tespit edilebiliyor bu yüzden.) Fakat insanlar buradaki birlikte yaşama deneyiminin bir parçası haline gelmişler; bunu yaratabilmişler. Sokak sanatçılarını kentin her yerinde, sokaklarda, kafelerde görmek mümkün. Spree'nin kenarında sahne kurmuş bohem bir "yaz gecesi operası" var mesela. Bunun karşısında, nehrin kenarında tango yapanlar ve onları şezlonglara kurulup şaraplarını içerek izleyenler var.

Turistiklere yönelik olan yerleri bir kenara bırakırsanız, son derece de ucuz bir kent Berlin. Gerek konaklama, gerekse yaşam masrafları Türkiye'dekinden (mesela İstanbul'dan) daha bile ucuz sayılabilir. Bu yüzden de ziyaret etmekten çekinmemek gerek Berlin'i. (Ben gitmeden önce bir hayli hesap yapmıştım mesela; ama kent bunları boşa çıkardı. İki yıldır Berlin'de yaşayan bir arkadaşımla buluşup konuştuğumda aylık 700 Euro ile Berlin'de yaşanabileceğini söyledi.) Ayak bastığınız andan itibaren sarıp kendine bağlyor sizi bu kent. Kozmopolitan, çok boyutlu bir taraf var her bir açısında.

Kısa Berlin seyahatimde Zitadella Spandau'da bir Morrissey konserine ve Humbolt Üniversitesi'de Craig Calhoun, Klaus Eder ve Michelle Lamont'un derslerine de katıldım. Bunlarla ilgili izlenimleri ilerleyen günlerde yazacağım.

1 yorum:

  1. Berlin ile yazdığın bazı hislere ben de ortağım ama yine de bende Berlin başka hisler uyandırıyor... Mesela yüzündeki acı yaradan utanç duymadığını değil tam tersine acıdan kıvrandığını düşünüyorum. Belki de orayı bu kadar cazip hale getiren budur!

    YanıtlaSil