Pazartesi, Mart 26, 2012

...

Uzunca bir zamandır buralarda sözümüz sesimiz olmamıştı. Ne yazık… Kendi adıma konuşmam gerekirse, Song for Today’de bir şeyler söylemek, paylaşmak daha cazip gelmeye başlamıştı. Derken on gün kadar önce, bir kitabın sonuna geldiğimde orada sizlerle paylaşmak istediğim, size söz etmek istediğim ne çok şey olduğunu fark ettim. Aklıma ilk gelen siz dostlara bir mail yazmak oldu. Fakat işin gücün arasında o mail de güme gitti.

Bu hafta ise Bülent Somay’ın “Şarkı Okuma Kitabı”nda topladığı bazı denemelerini okuyordum. Söylemeyi ve çalmayı sevdiği şarkılar üzerine yazdığı denemeler bunlar. Kitabın sonuna bir solukta gelmiş olsam da, denemeleri okumam uzun bir süre sonlanmayacak sanırım. Öyle etkileyici ve içe dokunan denemeler ki bunlar… İnsanın kendisine sorduğu soruları fazlalaştırırken, kendine ve yaşama bakışını da farklılaştırıyor.

Bana buraya dair de bir şeyler söyledi Somay’ın denemeleri: Hangi işlerle ne kadar yoğunlukla uğraşırsak uğraşalım, yaşama ilgimizi kaybetmememiz ve dostlarla paylaşılanlara sırtımızı dönmememiz gerek. Bu paylaşılanlar olmaksızın zaman değerini kaybediyor sanki.

İşte bu yüzden de bir karar verdim. Song for Today’den de ilham alarak okuduklarıma dair küçük denemeler veya okuduklarımdan alıntılar paylaşmak istiyorum burada. Bu işi haftada bir, eğer bir engel yoksa pazartesi günleri yapacağım. Umarım anlamlı şeylerden söz ederek devam edebilirim.

---

Bu gerçek bir başlangıç değil aslında. İşe Edith ve KızılSakal’ın fikirleriyle başlamıştık bundan aylar önce. Dolayısıyla “yepisyeni” bir başlangıç yazısı yazmak imkânsız; ben olsa olsa onların aklına geleni biraz daha genişletmeye çalışarak yapmaya çalışacağım. Fakat hazır bahar gelmekte, güneş ve papatyalar kendini göstermekteyken neden başlanmış bir şeye yeni bir solukla yeniden başlamayalım ki…
Başlarken, size Bülent Somay’ın “Şarkı Okuma Kitabı: Ses ve Sözle Denemeler” (Metis, 2009) kitabından söz edeyim. Bülent Somay Boğaziçi’nde İngiliz edebiyatı okuduktan sonra doktora için McGill’e gitmiş; ama doktorasını bitirmeden Türkiye’ye dönmüş bir yazar. 1980’lerin ortasından 1990’ların ortasına kadar Mozaik adlı bir müzik grubunda Ayşe Tütüncü ve Ümit Kıvanç gibi isimlerle birlikte müzik yapmış; hala da müziğe bağlılığını sürdürmekte.

Somay şarkıları iki anlamda “okuduğunu” söylüyor: hem Zeki Müren ve Müzeyyen Senar’ın okuduğu anlamda, hem de kitap veya masal okumak anlamında. Bu konuda bize söyledikleri çarpıcı:
“Eğer insanlara söyleyecek bir şeyiniz olduğuna inanıyorsanız, yazarsınız. Ancak beyaz üzerinde siyahın sınırlı bir ikna ediciliği, sınırlı bir gücü vardır. Bu güç de genellikle okumaya alışkın, söz’ün büyüsüne kapılmaya hazır insanlar üzerinde etkilidir. Oysa şarkı iki dillidir, sözüyle ve sesiyle kavrar, ikna etmeye çalışmaz ama ağza, zihne takılır. On dört yaşında dinlenen bir şarkı bazen otuzlarında yakalar insanı, esir alır, kendine bağlar, kendini yaşatır.”

“Bu kitapta yapmaya çalıştığım şey, bazı şarkıları çözümlemek veya açıklamak değil. Şarkı kendisi için vardır ve açıklaması da olmamalıdır. Sözü ve sesi kendini iletmeye yetmiyorsa, bir dış yardım onu yeterli kılmaz bu işte, belki daha da uzaklaştırır dinleyeninden.”

Şarkıları şarkı olarak bırakan, onları nesneleştirmeden yaşama ilişkin sorular soran denemeler Somay’ınkiler. Somay böylece hayatımıza hangi anlamları katarak ve nasıl yaşadığımıza bakıyor. Leonard Cohen’den ‘Suzanne’, ‘Famous Blue Raincoat’, ‘Chelsea Hotel #2’, ‘Democracy’, ‘It Was So Long Ago, Nancy’; Peter Gabriel’den ‘Here Comes the Flood’ ve ‘Wallflower’, Sting’den ‘Fragile’ ve ‘Moon over Bourbon Street’ okuduğu şarkılar arasında.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder