bursada orman yanında bir fabrikada gece gündüz çalışmanın çook nadir faydalarından biri:
öğlen hafif yağmur çiseliyor, hafif de serin bir esinti oluyor... sigara içmeye çıktığında fevkalade bir toprak kokusuyla karşılaşıp şaşırıyorsun...
o sigara bambaşka bir sigara oluyor tabi.
Pazar, Nisan 18, 2010
Salı, Mart 16, 2010
Hindi Zahra - Beautiful Tango
Yarı Fransız ve Faslı olan Hindi Zahra'yi takdim etmekten gurur duyuyorum. 2010 çıkışlı albümü Handmade yürek okşayan cinsten.
Buyrun, albümün ilk parçası.
Sempatikliğine daha yakından tanık olabildiğimiz için bu vidyoyu da paylaşmak istedim, Soul Kitchen filmiyle bir bağlantısı mı var diye heyecanlandım ama sadece isim benzerliği imiş.
Buyrun, albümün ilk parçası.
Sempatikliğine daha yakından tanık olabildiğimiz için bu vidyoyu da paylaşmak istedim, Soul Kitchen filmiyle bir bağlantısı mı var diye heyecanlandım ama sadece isim benzerliği imiş.
Hindi Zahra - Beautiful Tango | Soul Kitchen Session from Soul Kitchen on Vimeo.
Cumartesi, Şubat 27, 2010
Salı, Şubat 23, 2010
Pazar, Şubat 21, 2010
Türkan Sultan öldü mi? Issız ajun kaldu muii?
Türkan Şoray'ın NTV'deki proğramına iki defa denk geldim, takıldım kaldım, gözlerim doldu, ağlayasım geldi...
Türkan Sultan'ın o tavırları ve akranı konukların reaksiyonları (yaaa yaaa tabiiiii... ahhh ne zordu o zamanlaaaarrr, zamanlaaarr... ne zorluklar ah aman ne zorluklar...) hadi neyse retro bir hava veriyor diyelim... O jenerik müziği girip de slow motion konuk uğurlama sahneleri direk ya Türkan Abla ya da konuk 90ların başında vefat etmiş havası yaratıyor...
Büyük değerlerimiz bunlar, sahip çıkalım.
Hıck. Lütfen bak...
Türkan Sultan'ın o tavırları ve akranı konukların reaksiyonları (yaaa yaaa tabiiiii... ahhh ne zordu o zamanlaaaarrr, zamanlaaarr... ne zorluklar ah aman ne zorluklar...) hadi neyse retro bir hava veriyor diyelim... O jenerik müziği girip de slow motion konuk uğurlama sahneleri direk ya Türkan Abla ya da konuk 90ların başında vefat etmiş havası yaratıyor...
Büyük değerlerimiz bunlar, sahip çıkalım.
Hıck. Lütfen bak...
Pazar, Ocak 24, 2010
bur-sa-lı-sın
Hey sen!
Ekranın başındaki...
Kendine bile itiraf edemediğin bu gerçekle yüzleşmenin vakti gelmedi mi?
İçindeki "bursalı"yı dışarı vur...
Everybody have a "bursalı" inside!
heheyttt sıyırttım iyice...
Ekranın başındaki...
Kendine bile itiraf edemediğin bu gerçekle yüzleşmenin vakti gelmedi mi?
İçindeki "bursalı"yı dışarı vur...
Everybody have a "bursalı" inside!
heheyttt sıyırttım iyice...
Perşembe, Ocak 21, 2010
Beirut - Elephant Gun ♥
Yönetmen: Alma Harel
Koreografi: Joann Jansen
Kostüm Tasarımı: Lauren Tafuri
Makyaj: Kayleen McAdams
Post Prodüksiyon: Ghost Town Media
Salı, Ocak 19, 2010
Bağımsız müzik grubu Pomplamoose
Pomplamoose'a bir göz atmanızı tavsiye ederim.
İnternette ünlü olup Sony, Universal ya da benzeri bir şirketlerin onlara yaptıkları teklifleri reddetmişler. Bağımsız olarak orjinal parçalarını 1 dolara satıyorlar, coverları ise ücretsiz. İki örnek Simon and Garfunkel - Mrs. Robinson ile MJ - Beat It olarak gelsin.
İnternette ünlü olup Sony, Universal ya da benzeri bir şirketlerin onlara yaptıkları teklifleri reddetmişler. Bağımsız olarak orjinal parçalarını 1 dolara satıyorlar, coverları ise ücretsiz. İki örnek Simon and Garfunkel - Mrs. Robinson ile MJ - Beat It olarak gelsin.
Perşembe, Ocak 07, 2010
10 numara 100 numara
Çarşamba, Ocak 06, 2010
Cumartesi, Ocak 02, 2010
Cuma, Aralık 25, 2009
Kimsenin Yazmıyor Oluşu
Kimsenin yazmıyor oluşunu nasıl yorumlamalıyım acaba? Yazım blogu aşağıya mı çekti? Moraller mi bozuldu? Yoksa zaten 'kimse ne yazıyor, ne de okuyor' mu?
İzmir pek keyifsiz.
İzmir pek keyifsiz.
Pazar, Aralık 20, 2009
Zor...
Karşılaştırmada sözü edilenleri anlamak kolay; karşılaştırılanları bulmak ve içlerinden bir seçim yapabilmek zor. Hayatta bir şeyleri istemek kolay; bunları almak/kazanmak zor. Cesaret etmek (bile), yaşamına birilerini katmak (bile), birilerinin yaşamına dahil olmak (bile) kolay; bu eylemi sürdürmek ise (öyle) zor. Seçmek, yapmak ve sürdürmek çok zor.
İngilizce’deki bir sözcük, ‘significance’, bana çok ilgi çekici geliyor. Anlamı, ‘değer’, ‘anlam’/‘mana’, ‘önem’. Aynı sözcükte bu kadar fazla anlam, bu kadar yük… Şöyle der gibi: Anlamı olan şey önemlidir, değerlidir, önemsenmelidir; önemsiz şeyler ise anlamdan ve değerden yoksun olanlardır. (Buradaki anlam, ‘meaning’den farklı tabii ki. Zira her sözcüğün bir anlamı [meaning] var; ama ya ‘manası’ [significance]?)
‘Significance’ın içinde kullanıldığı bazı kalıplar da bulmak mümkün: ‘significant others’ veya ‘the man without significance’ gibi. Bunlardan ikincisi benim ilgimi çekmekte tabii ki; çünkü her şeyden önce politika felsefesi içinde bir anlama sahip. Özellikle insanlar arasında değer yaratmak bakımından bir fark olduğunu düşünen, değer yaratıma ve kendi eylemlerinin/sözlerinin efendisi olma niteliklerine sahip olarak yaşayan insanlarla, bunlara sahip olmayanlar arasında hiyerarşik bir ayrımdan söz eden Platon ve Nietzsche gibi düşünürler söz konusu olduğunda ‘the man without significance’, fazlasıyla politik bir anlama bürünüyor. İyi de, politika ile gündelik yaşam ayrılabilir mi? Bunların arasındaki mesafe pek mi fazladır? Hiç sanmıyorum.
Ben, yine de, politik anlamdan biraz daha sıyrılarak düşünmeye çalışayım. Kimdir bizim hayatlarımızda ‘önemsiz ve anlamsız’ olan(lar); onlara nasıl davranırız? Daha da önemlisi, aslında bizim yaşamımız içinde olduklarından söz edilebilir mi bu insanların? (Nietzsche, daha da ileri giderek, onların bizimle aynı türden insanlar olup olmadıklarını soracaktır elbet.) Varlıkları da yoklukları da etkilemez bizi. Yaşam olduğu, aktığı gibi sürer. Ya biz başka insanların yaşamında ‘anlamdan ve önemden yoksun’ olarak yer aldığımızı fark edersek? Ya pek değerli bulduğumuz bir yaşamda, varlığımız ile yokluğumuz arasında hiçbir fark yoksa gerçekte?
Başta da yazmıştım ya… Zor… Zor… Zor…
İngilizce’deki bir sözcük, ‘significance’, bana çok ilgi çekici geliyor. Anlamı, ‘değer’, ‘anlam’/‘mana’, ‘önem’. Aynı sözcükte bu kadar fazla anlam, bu kadar yük… Şöyle der gibi: Anlamı olan şey önemlidir, değerlidir, önemsenmelidir; önemsiz şeyler ise anlamdan ve değerden yoksun olanlardır. (Buradaki anlam, ‘meaning’den farklı tabii ki. Zira her sözcüğün bir anlamı [meaning] var; ama ya ‘manası’ [significance]?)
‘Significance’ın içinde kullanıldığı bazı kalıplar da bulmak mümkün: ‘significant others’ veya ‘the man without significance’ gibi. Bunlardan ikincisi benim ilgimi çekmekte tabii ki; çünkü her şeyden önce politika felsefesi içinde bir anlama sahip. Özellikle insanlar arasında değer yaratmak bakımından bir fark olduğunu düşünen, değer yaratıma ve kendi eylemlerinin/sözlerinin efendisi olma niteliklerine sahip olarak yaşayan insanlarla, bunlara sahip olmayanlar arasında hiyerarşik bir ayrımdan söz eden Platon ve Nietzsche gibi düşünürler söz konusu olduğunda ‘the man without significance’, fazlasıyla politik bir anlama bürünüyor. İyi de, politika ile gündelik yaşam ayrılabilir mi? Bunların arasındaki mesafe pek mi fazladır? Hiç sanmıyorum.
Ben, yine de, politik anlamdan biraz daha sıyrılarak düşünmeye çalışayım. Kimdir bizim hayatlarımızda ‘önemsiz ve anlamsız’ olan(lar); onlara nasıl davranırız? Daha da önemlisi, aslında bizim yaşamımız içinde olduklarından söz edilebilir mi bu insanların? (Nietzsche, daha da ileri giderek, onların bizimle aynı türden insanlar olup olmadıklarını soracaktır elbet.) Varlıkları da yoklukları da etkilemez bizi. Yaşam olduğu, aktığı gibi sürer. Ya biz başka insanların yaşamında ‘anlamdan ve önemden yoksun’ olarak yer aldığımızı fark edersek? Ya pek değerli bulduğumuz bir yaşamda, varlığımız ile yokluğumuz arasında hiçbir fark yoksa gerçekte?
Başta da yazmıştım ya… Zor… Zor… Zor…
Cumartesi, Aralık 19, 2009
Perşembe, Aralık 17, 2009
karşılaştırma
0(sıfır) > keyif aldığın bir işe gitmek > keyif aldığın bir okula gitmek > normal bir işe gitmek > normal bir okula gitmek > keyif almadığın bir okula gitmek > keyif almadığın bir işe gitmek > askere gitmek > -∞ > nöbet tuttuğun gün askere gitmek (veya erbaş için nöbete gitmek)
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)